ARAPÇA 2. SINIF 5. ÜNİTE METİN TERCÜMELERİ

2. SINIF ARAPÇA METİN TERCÜMELRİ

 2. SINIF 5. ÜNİTE 1. METİN

      
     KELAM İLMİNİN ORTAYA ÇIKIŞ SEBEPLERİ

1. Kelam ilminin çıkış sebeplerine başlamadan önce, kısa da olsa kelam ilminin tarifini zikretmemiz gerekir. Kelam ilminin birçok tarifi bulunur. Bunlardan bazılarını zikredelim. Diyoruz ki: farabi onu şöyle tarif eder: ‘’O, din kurucusunun açıkça belirttiği belli düşünce ve davranışları teyit edip bunlara aykırı olan her şeyin yanlışlığını sözle gösterme gücü kazandıran bir tartışma yeteneğidir'’.
2. İcî onu Mevagif kitabında şöyle tanımlar: ‘’Kelâm, kendisiyle dini akideleri isbata güç yetirenve şüpheleri def eden ilimdir, deliller getirerek. Akideden murad, amel olmadan sadece akide kasdedilir. Dinden murad ise, Hz. Muhammed SAVe nisbet edilen (İslam) dinidir.
3. Sair İslami ilimler gibi Kelam İlmi de islamın ilk srından sonra doğmuştur. Çünkü orada ilimler tedvin olmamıştı. Kelam İlmini doğuran bir çok sebepler vardır. Bunları aşağıda geniş olarak ele alacağız. Ve Kuranı Kerim etkeni üzerinde duracağız. Çünkü bu ilm Kuran adıyla hücuma uğramıştır. Bu da (Kelamcıları bu saldırılara karşı) mücadeleye çağırmış, Kelam İlmini icad etmelerine bir gerekçe olmuştur. O kuran tarafından desteklenmiş ve ona dayandırılmıştır. Aynı şekilde harici etkenlere de önem vereceğiz. Çünkü onlar da önemli sebeplerden sayılırlar. Bu da Müslümanlar değişik din sahiplerine karışmış ve yabancı fikirlere vakıf olmuşlardır. Bu durum Müslümanları, o fikirlere karşı koymaya ve o fikirleri yok etmeye yönlendiriyordu. Bu, biz başka sebeplerin önemini azaltacağız, demek değildir. Sebepleri ayıracağız: Dahili sebepler, harici sebepler ve beşeri aklın kendi tabiatına rucu eden sebepler.
4. A) KURANI KERİM:İslam dininin ilk kaynağı kuranı kerim sayılır. Müslümanlar bilgilerini ondan almışlar, ve onun üzerine metafizik, ahlak ve şer’i ilimlerini kurmuşlardır. Kelam ilmine nisbetle bu hakikatlar bizi (ona) götürüyor, kuran ayetlerini araştırıp baktığımızda. Kelam ilminin üzerinde dolandığı esas konu tevhid konusu olunca bu konuya kuranı kerimin çok önem verdiği düşüncesine varıyoruz. Fahreddin Razi bakaranın 19 -20. Ayetlerinin tefsirinde buna işaret etmektedir. Diyor ki: Şeriat hükümleriyle ilgili inen ayet 600den daha azdır. Ama geri kalan ayetler, itikad ve nübüvvet hükümlerde, ile putperestler ve müşriklere reddiye hakkındadır.
5. Eşari tevhid hususundaki kelam için delil getirmeye uğraşmış, bunu da Allahın kitabından almıştır.allahın şu sözüyle: “Şayet yerde ve gökte Allahtan başka ilahlar olsaydı, onlar fesada uğrardı”. Bu ayet Kelamcılar nezdinde “temanü (Allahtan başka bir ilahın varlığını reddetme, birden başka ilah inancına mani olma) delili” için esastır.kelam ilminin sair konularında, tevhidin furuğunda ve adalet konularında bu söz böyledir. Ve yeniden diriliş hakkında da böyledir. ( hepsinin kaynağı Allahın kelamıdır). Eşari kelamcıların konularını ve terimlerini açıklamaya çalışmıştır. Onlar da, akli deliller ve kıyas üzerine kaim olmuş, dinin aslındandırlar. Bunun için onu açıklamak ve pekiştirmek için misaller verir. Misal olarak: Allahu Tealaya benzemenin imkansızlığı. Bu hususta da buyurur ki: “Onun misli bir şey yoktur”.(şuara 42) Burda aslolan Allahın cisim olmasının nefyidir. Çünkü cisim sonludur. Gerçek şu ki Kuranı Kerim, sık sık (insanları) akli düşünceye çağırır ve muhalifleriyle akide hususunda mücedele eder.
6. B) SİYASİ OLAYLAR: Kelam ilminin doğuşunda İslam toplumunda siyasi olaylar önemli rol oynamışlardır. Bu olaylar da akida ile irtibatlıdırlar. Her fırka görüşünü savunmak için dinden bir esas bulmaya çalışmıştır. Bu da mezhebine uygun olacak şekilde Kuran ayetlerini tevileve görüşünü destekleyecek hadisler uydurmaya götürmüştür. Bütün bunlar da akideyi felsefi bir boya ile boyamaya ve akideyi akılcı bir yaklaşımla anlamaya götürmüştür. Biz bu olayları tafsilatlı olarak ele almayacağız, ancak akide ile ilgli olduğu ve kelam ilminin ortaya çıkışı ile alakalı olduğu kadar değineceğiz.
7. Eşarinin zikretti ki Peygamberlerinden sonra Müslümanlar arasında meydana gelen ilk ihtilaf imamet hususundadır. Ve Müslümanlar 3 fırkaya ayrılmışlar ve her fırka imamete kendisinin daha layık olduğunu düşünmüştür. Ensar düşünmüş ki hilafete insanların en layıkı kendileridir. Çünkü onlar rasülullahı ilk barındıran ve yardım edenlerdir. Muhacirler düşünmüş ki hilafete insanların en layıkı kendileridir. Çünkü ilk müslümanlar kendileridir. Çoğunluğu da Kureyştendi. Beni Haşimin görüşü de kendini kurayşe , Peygamber SAVe daha yakın saymış ve kendilerini hilafete daha layık görmüşlerdir. Ancak bu ihtilaf hemen son buldu. Hz Ebu Bekr Peygamberin SAV şu sözünü zikretti: “Bu işin sahibi Kureyştir. İnsanların iyileri de onların iyilerine tabi olanlar, insanların kötüleri de onların kötülerine tabi olanlardır”. Ensar da onu tasdik etti. Ensarın başı Sa’d ona dedi ki: “ Doğru söyledin, biz veziriz siz de emirsiniz”. Böylece Ensar ve Muhacir arasındaki ihtilaf bitti ve Ebu Bekre beyat edildi. Muhacirun arasındaki ihtilaf uzun sürmedi. Ali Beba Talip Ebu Bekre beyat etti ama onun beyati hanımı ve Allah Rasülünün kızı Hz Fatımanın hayatı müddeti (ölene) kadar (yaklaşık 6ay) gecikti.
8. Kelam ilminin gelişmesinde ve kelam ilminin oluşumunda en önemli etkenler, harici etkenleri temsil eder . Müslümanlar muhalifleriyle mücadele etmeye zorlanmışlardır ki o muhalifler doğu ve batıdaki bazı ülkelere İslami fetihlerin uzamasıyla karşılaşılmışlardır. Onlarla ve eski doğu din sahipleriyle munakaşalar olmuştur.
9. A) ESKİ DOĞU DİNLERİ SAHİPLERİ: kelam ilminin oluşumunda doğu düşüncesi önemli etkenlerden sayılır. Araştırmacılar Müslümanlar nazarında yunan fikrinin etkisinden bahsediyorlar, doğu fikrinin etkisini ihmal ederek. Gerçekte doğu düşüncesinin etkisi yunan düşüncesinden daha az önemli değildir. mütekellimlerle doğu düşüncesi sahipleri arasında, münakaşa, mücadele ve münazaralar meydana gelmiş ve mütekellimler onlara reddiye olacak kitaplar telif etmişlerdir. Onlar, Sabiiler, Berahimeler ve Mecusilerdir.
10. B) YAHUDİLİK VE HRİSTİYANLIK: Aynı şekilde Müslümanlarla islamdan önceki semavi şeriat sahipleri arasında da münakaşalar meydana gelmiştir. Hristiyan ve Yahudilik gibi.
11. T) TERCÜME ETKENİ: İslam fetihleri genişleyip, ülkelerden bir çok bölgeleri kapsayınca – bu bölgeler çeşitli fikri medenyetlere sahip idiler – fikri yakınlaşma (etkileşim) meydana geldi Müslümanlar arasında ve bu medeniyet sahipleri arasında. Başka deyişle: islamla bu medeniyetler arasında bağ meydana geldi. Müslümanlar, bu medeniyetin Arapçaya naklinden sonra o medeniyetlerin farkına vardılar. Bu bağın etkisi, Müslümanların muttali oldukları bu fikirleri ve ilimleri kabul ettikleri veya kabul etmedikleri, reddettikleriyle izah olunur bu ilim ve fikirlerden. Onu İslam akidesine muhalif addetmelerinden anlaşılıyor. (yani İslam akidesine uygunsa o fikir ve ilimleri almışlar, değilse reddetmişler).
12. S) BEŞERİ DÜŞÜNCENİN KENDİSİ: Bazı kelami konuların oluşmasında, beşeri aklın etkisi olan sorgulamalar etkili olmuştur. Kelam ilmi akidenin araştırılması üzerine kaim oluyordu. Akide ise ibadet edilen bir ilah ve insanın o ilaha ibadet etmesidir. O da insan ile Allah arasında bir alakadır. Bu alaka için beşeri bir anlayış ve tasavvur gereklidir. Bu da, bu alakayı anlamada insanı düşünmeye ve araştırmaya itiyor. Ve de bu alakanın sınırlarını ve hakikatlarını anlasın diye dini naslara bakışı derinleştiriyor. İnsani akıl (şunları) sorgulamaktan geri kalmıyor. Mevcudatın kökeni ve sebepleri, varacağı yer, ruhun bedenle alakası, yeniden diriliş ve halleri ve diğer metafizik konular. İşte bu da insanı araştırmaya, düşünmeye ve temmüle çağırıyor. Varlıkta olsun dini naslarda olsun, bu varlık ve ğayrisinden bahseder.
METİN TAHLİLİ
1- Kelam ilminin kaç tarifi bulunur?
2- Farabi kelam ilmini nasıl tarif etmiştir?
3- İci kelam ilmini nasıl tarif etmiştir?
4- Kelam ilmi ne zaman oluşmaya başlamıştır?
5- Kelam ilminin oluşmasında en önemli sebepler nelerdir?
6- Kelam ilminin oluşmasında dahili sebepler nelerdir?
7- Kelam ilminin bahsederek üzerinde durduğu konu nedir?
8- Raziye göre şeri hükümlerde varid olan ayet adedi nedir?
9- Eşariye göre tevhid ilminin esası olan ayet nedir?
10- Allaha cc benzemenin mümkün olmadığına delalet eden ayet nedir?
11- Peygamberlerinden sonra Müslümanlar arasında vuku bulan ilk ihtilaf nedir?
12- Peygambere ilk yardım eden ve onu koruyan kimlerdir?
13- İlk Müslüman olanlar kimlerdir?
14- Ensarın kendilerini hilafete insanların en layıkı görmelerinde hüccetleri nedir?
15- Muhacirlerin kendilerini hilafete insanların en layıkı görmelerinde hüccetleri nedir? 

  2.SINIF/ 5.ÜNİTE/ 2.METİN


     SEBEPLER VE YARADILIŞ
 
1. Aralarında adet halini almış halkın sözlerinde olduğu gibi, Ulema ve felsefecilerin de dediği, sebeplerin olaylara bağlanması ittifak edilen hususlardandır.
2. Sebeplerin mevcudiyeti hususunda kimseden bir muhalefet yoktur. ancak büyük ihtilaf, sebeplerin ne olduğu ve ne yaptığı, hususundadır. Sebepler evrende müstakil bir unsur mudur? Veya meydana gelen olaylar, kuvvet ve künhünde (özünde) ona muhalif diğer bir unsur mudur? Veya eşyalar arasında naklolunan bir güç müdür sebepler? Veya o bazı eşyalara has bir kuvvet midir?
3. Her şeyin sebebi vardır. Bunda ihtilaf yoktur. ancak o sebep nedir? O şeyin mucidi Allahın yarattığı bir şey midir,? O sebep olmasaydı yaratmazmıydı? Ya da bir şeyin önden olmuş, ona bağlanmış, her meydana geldiğinde ondan ayrılmayan bir olayımıdır?
4. Ama sebebin bir şeyin mücidi olmasını akıldaki kuvvetli itirazlar engelliyor, fikri meselelerdeki daha kuvvetli itirazlar da olduğu gibi. Ondan emin olarak, akıldan takririni alan her şeyin sebebi ya o şeyden önde gelir veya onunla beraberdir aynı tarzda meydana geldiği sürece.
5. Ama sebebin önden gelmesibir şeyin icadını gerektirmez. Buna top mermisindeki ses ve ışığı örnek veriyorlar. Göz ışığı merminin sesini kulak duymadan evvel görür. Kimse, topun atılma sebebi ışıktır, demez, ışığın görülmesi ve sesin duyulmasından sonra yüzlerce veya binlerce kez tekrarlansa da. Yine güneşin doğmasından evvel horozun ötüşü, sabah reisin daireye gelmeden evvel memurların daireye gelmeleri de böyledir.
6. Yine aklın sebebiyet yönünden itirazı, tabiatta vaki olan neticeler ve sebepler arasındaki mülazemet (gereklilik), akli olaylardaki netice ve mukaddimenin gerekliliği gibi akli bir gereklilik değildir. ama bu gereklilik görüntü (müşahede) gerekliliğidir. Oradaki her şey meydana gelişteki bir beraberliktir.
7. İmam Gazali Filozoflara reddiye olarak dedi ki: hasım yangının sebebinin ateş olduğunu iddia ediyor ve o seçerek değil tabii olan faildir, onun kendi tabiatına engel olması da mümkün değildir. Ancak bu doğru değildir. çünkü yangının faili Allahü Tealadır, onu ya melekler vasıtası ile ya da vasıtasız yakar. Ateş cansız olduğundan yakma onun fiili olmaz. Filozofların iddiaları için bir delilleri yoktur, ancak ateş bir şeye rastladığında onun yaktığının (müşahedesi) görüntüsü olur. Müşahede bir şeyin oluşunu gösterir, meydana geliş (sebeb)ine delalet etmez.
8. Akıl, sebepler konusunda tek bir neticede sahih olunca diğer bütün neticeler için, son bulur. O da şudur ki, sebepler olayları meydana getirmezler. Yine sebepler, olaylardan önce olan, mevcudat olmadan, ona özel bir kuvve de değildir. Ancak sebepler, (olaylara) arkadaş birlikteliktir, bütün kainat ve bütün neticeler, ilk kaynağın takdirinden müstağni değildir. Bu Kuranın hükmüdür. Orada tabiattaki sünnet (kanun) bulunur. “Daha önce gelip geçenler hakkında da Allah'ın kanunu (sünneti) böyledir. Allah'ın kanununda asla değişme bulamazsın”. (ahzab-62) “… Sen Allah'ın kanununda hiçbir değişiklik bulamazsın. Sen Allah'ın kanununda hiçbir sapma bulamazsın.” (fatır 43)
9. Ancak bütün mahlukatın dönüşü onun iradesine veya şu kelimesinedir: “Bir şeyi dilediği zaman onun emri o şeye ancak "Ol!" demektir. O da hemen oluverir”. Yerde ve gökte olan her bir şey Allahın izniyle olur. “O, rüzgarları rahmetinin önünde müjde olarak gönderendir… ”. (a’raf 57)
10. Mahmut Akkad “kün ve yekün” anlamına delalet eden ayetleri anlattıktan sonra diyor ki : büyük küçük olaylar, Allahın iradesinden meydana gelen yaratma olmadan, meydana gelmesi mümkün değildir. Olaylar, sebeplerin ve kanunların sonra da ilahi iradenin fiiliyle oluşur. Çünkü kanun mutlaklığa sahip değildir. Onun için bir güç gereklidir ki genelde ve ayrıntıda fark olmayan, ardı ardına bu sebeple ona mutabakat edecek. Yine bir defa meydana gelen olayla milyonlarca milyonlarca kere meydana gelen olay arasında da fark yoktur. O kanun da işin başında yaratma ve inşanın iradesine “kün ve yekün”e bağlanıyor. “kün ve yekün” mecazi olarak zihne yaklaştırmaktır. İş, yaratıcının iradesinde cidden bundan daha kolaydır.
11. Burada mucize konuları gelir. Mucizeler nedir, selim fikirler açısından onu konumu nedir? Onu konumu bize göre: o akla muhalif olmayan, hissiyatta mutevatir alışkanlıklara ters düşen bir durumdur. Her bir iş Allah ü Tealanın iradesinde yaratılmış olunca, her an tekrarlanan müşahedenin vukuu ile mucizenin vukuu arasında aklın hükmü açısından fark yoktur. mucizeye itiraz olmaz aklın kabul etmeyeceği şey bile olsa, böyle bir fikir caiz değildir. ancak şuna itiraz sahihtir: mücize vaki oldu mu olmadı mı? Veya ikna için mucize gerekli midir değil midir?
12. Aklen mucizenin vukuu imkansız değildir. Aklen imkansız olan, ona gerek olmadığı halde, zaruret olmadan onun vuku bulmasıdır, beyan edidiği zaman, kibirlilerin başka bir şeyle iknası mümkünken.
13. Tabiat kanunlarının ve kainat kanunlarının hepsinin bir defada değişmesi mümkün müdür? Evet mümkündür. Bunda fark yoktur, değişme ister bir kerede olsun ister bütün kainatlar ve afakların hepsi değişsin. Böyle mucizenin hakikatının da araştırılması geraklidir. Mutlak aklın gücü dahilinde ki hadiselerin değiştirilmesi, matematikçinin görmezden geldiği halde varsayımını değiştirmesinden daha kolaydır. Bu kendinde çoğun da azında hesabının eşit olduğu mücerred akli bir olaydır. Mutlak akılda vuku bulmayan şey, aklen caiz olmayan abes şeydir.
14. Kuranı Kerim mucizeler konusunda harikalara veya sihire işaret etmiştir. Onların hepsini son sebep olma noktasında reddetmiş, son sebep olarak, bütün sebepleri Allahın iznine veya yaratıcının kudretine bağlamıştır. “Allah o günde şöyle buyuracak: "Ey Meryem oğlu İsa, ……Hani iznimle çamurdan kuş şekline benzer bir şey yapıyordun da içine üflüyordun, benim iznimle hemen bir kuş oluyordu….” (maide 110)
15. Harut ve Marutta acayip hilecilerin yaptığından yapıyorladı. Bu işi yapmadan önce diyorlardı ki:bu el çabukluğu veya göz yanılması olan aklın fitnesi olan şeydir.
16. Ne olursa olsun, o yaptıkları ve bütün harikalar için hüküm: akıl onların vukuunu men etmiyor, imkansı için olduğu gibi. Burada (önemli olan) ilahi hikmete uygun olup olmamasıdır.
METİN TAHLİLİ
1- Burada sebeplerin varlığında ihtilaf var mıdır?
2- Amil sebepler evrende müstakil bir unsur mudur?
3- Bir şeyin mucidi kendinde bulunan sebebi midir?
4- Olayları yaratan sebepler midir?
5- Mucize nedir? Mucize akla muhalif midir?
6- Müşahedenin vukuu ile mucizenin vukuu arasından aklın hükmü açısından fark var mıdır?
7- Mucizeye itiraz mümkün müdür, aklın onu kabul etmeyeceği noktasında.
8- Mucizenin vukuu aklen imkansız mıdır?
9- Tabi kanunlarınhepsinin bir defada değişmesi mümkün müdür?
10- Yazara göre, olayların hepsinin değişimi mutlak aklın kudretinde midir?
11- Mucizeye itirazın doğrusu nasıldır?
12- Harut ve Marut insanlara sihri öğretiyorlar mıydı ve hile sahiplerinin yaptıklarını onlarda yapıyorlarmıydı?
13-Harut ve Marut insanlara sihri niçin öğretiyorlar?
14-Harika şeylerin vukuunu akıl men ediyor mu?
15-Harikanın vukuunda kaynak nedir? (İ’caz veya sihirdir).


                2.SINIF 5.ÜNİTE 3. METİN

                                             ULÛHİYET İNANCI

1. Alemin yaratıcısı, kalplerin gizlediklerini, nefislerin dürdüklerini bilir. Kuvveti ve kudreti yücedir, buna imanla beraber hayır ve şerli işler içinde hak edene bundan sonraki hayatta tam olarak bir ceza takdir etmiştir. Hakikatta bu iki inanç, açık ve gizli düşmanlıkları engelleyen, şehvete karşı nefse gem vuran iki güçlü engelleyicidir. Bu iki inanç, hakkın gerçekleşmesinde ve (sahih inanç) çizgisinde kalmada güveni celbederler. Bu iki akide olmadan, insani toplum için (inanç) heyeti (birlikteliği) oluşmaz. Yine muamelat nizamı istikamet üzere olmaz. İnsani ilişkilerde safilik (düzelme) olmaz, hayatın sıkıntılarına ve düşmanlık şaibelerine karşı.
2. Şayet bu iki iman ilkesinden kalpler boş olsa, oraya rezillik şeytanları yerleşir, oraya giden fazilet yolları kapanır. Cezayı inkar eden kişi nereden (nasıl) engelleyebilir kendini nifaktan veya kendinde oluşmuş yalan, aldatma ve nifaktan? İnsan fiillerinin illeti gaiyesi insanın kendisidir. Eğer bu günden sonraki bir günde sevaba, cezaya, hesaba ve azarlamaya inanmazsa, ne onu zemmedilmiş fiillerinden men edebilir? Özellikle amelini gizlemeye imkanı olur, dünyadaki kötü akibetinden de emin (dünyada dediği dedik çaldığı düdük misali bir kuvvete de sahip) olursa, veya rezillik yoluna düşmesiyle ve faziletten sapmasıyla, hazır bir menfaatı görürse, hangi taşıyıcı, onu yardımlaşma, merhamet,yiğitlik ve yüce himmetlere ve buna benzer ahlaki erdemlere taşıyacaktır? Ki o ahlak içtimai heyet (birliktelik) için zorunludur. Eğer inkarcıların birinde, tabiatı gereği güzel ahlaktan bir şey bunsa, diğer güzel ahlaktan onu takviye edecek başka bir erdem olmadığı için o güzel ahlak da ya fesada uğrar ya ebter olur, yada noksan olur.
3. Dehrilerin ilk öğretileri bu iki inancı (Allah inancı ve ebedi alemde hesap verme inancı) iptal etmek olarak açıklandı. Bu ikisi her dinin esasıdır. Onların diğer görüşleri, ibaha ve iştiraktır. Onlar, insanlık binasının yıkılması ve rüzgarın ardından savrulmasını için çaba gösteriyor, medeniyetin rukünlerini yıkmak ve beşeri ahlakın fesadını istiyorlar. Bununla yıkıp parçalıyorlar marifet ve ilmin yükselttiğini, gayret hararetini ve hamiyet rüzgarlarını söndürerek milletleri helak ediyorlar. Onlar, ihanet ve adiliğin mikrobu, alaçaklık ve rezilliğin kaynağı, iftira ve yalanın alameti ve cansız hayvanlığın davetçileridirler. Onların sevgileri tuzak, sohbetleri avlamak ve sadâkatları avlamaktır. Onlar emanete ihanet eder, sır saklamaz ve dostlarını satarlar, en düşük arzuları karşılığında. Onlar midelerinin kölesi, şehvetlerinin esiridirler. ve arkasında bir menfaat olacakca alçaklıktan sakınmazlar.ardında bir yarar varsa rezillikten utanmazlar. Onlarda vakardan bilgi ve utanma hisleri yoktur. Nefsin şerefini haber verenin haberi onlara açıklanmamıştır. Yine onlara himmetten bir ibare veya müfessirin bir açıklaması ulaşmamıştır.
4. İnsanlar arasında bu yılanların yumuşak dokunuşlarına aldananlar bulunur. Onların benekli derileri ve düzenli hareketleri hoşlarına gider ve aldanırlar. Onların halleri onlara kapalı olduğundan yaldızlı sözlerine kulak verirler. Onların (dehriler) medeniyet öğrencileri, ıslah yardımcıları veya bilgiyi yaymaya rağbet eden, veya gerçekleri araştıranlar olduklarını zannederler. Yine (onların) darlık zamanı yardımcı, şiddet anında yardımcı veya ihtiyaç zamanı sırlar hazinesi olduklarını hayal ederler. Böylece görünüşe aldanan bu taifeye de hem gülünür hem ağlanır. Aldanmalarına hayretten dolayı gülünür, dalaletlerine üzülmekten dolayı da ağlanır.
5. Evrenin nizamı hikmet esası üzerine bina olmuştur. İnsanlık aleminin nizamı da bu evrenin nizamından bir cüzdür. Allah bu bozgunculara karşı mukavemetle direnmeyi insanlığa ilham etmiştir ve onların şerlerinden arız olan şeylere karşı da mudafaa etmeyi de (ilham etmiştir). Yırtıcı hayvanlardan sakınmayı ve zehirli gıdalardan kaçınmayı ilham ettiği gibi. Bu hakikat medeniyet - din – koruyucularını, (dehrilerin) öğretilerinde aşıladıklarının kökünü kazımak ve etkisini gidermek için çaba sarfederek ve elden geleni yaparak harekete geçirmiştir. Şüphesiz büyük insanın mizacı Allah ın yerleştirdiği fıtri şuurdur. O da umumi ilahi hikmetin eseridir. O (büyük insanın mizacı) o hainleri atıyor ve onların varlığını içinde taşımıyor. Onları, midenin fazlalıklaraı def ettiği gibi veya göğüsün balgamı attığı gibi atıyor. Onları görüyoruz ki yarin menzillerinden bazısına uzak zamanlarda yerleşmişler. Ve güç sahibi bazı kötü nefis sahipleri onları, alçak emelleri için pekiştirmişlerdir. Ancak onlar bir yerde sabit kalmadıkları gigi işlrini de tamamlayamamışlardır. Yaz bulutu gibi gözükmüş ve yok olup gitmişlerdir. İnsanlık için hakiki nizamsa dindir. O bütün nesillerde ve her durumda sağlam ve köklü bir bişimde varlığını sürdürmektedir.
6. Allah dilediğini sıratı müstegime iletir. Din ile dehri mezhebi arasındaki, insani ictimanın bünyesinda var olan bu iki anlayışın etkisi, genel yönüyle karşılaştırma ihtiyacına davet etti. 

METİN TAHLİLİ
1- Parçaya göre yaratıcının sıfatı nedir?
2- Hayır ve şer için Allahın takdiri nedir?
3- Parçaya göre hakka daha layık olmanın en fazıl vesilesi nedir?
4- Rezillik şeytanları nefislere ne zaman yerleşir?
5- İnsanın amelleri için illeti gaiyye nedir?
6- Dehrilerden maksat nedir?
7- Dehrilerin ilk öğretisi nedir?
8- Dehrilerin en son öğretileri nedir?
9- Parçada dehrilerin zikredilen sıfatları nedir?
10- Yazar dehrileri neye benzetiyor?
11- İnsanlar arasında yılanın yumuşak dokunuşundan aldananlar var mıdır?
12- Bazı insanlar dehrilere niçin aldanıyorlar?
13- Dehrilerin görüntülerine vakıf olmaları için Allah insanlara neyi ilham etti?
14- Yazarın reyine göre insan için hakiki nizam nedir?
15- İnsan toplumdan dehrileri nasıl def eder?



 

2. SINIF 5. ÜNİTE 4. METİN

İLİM ELDE ETME YOLLARI VE İLMİN KAYNAKLARI

          EVVELEN: BEŞ DUYULAR

1. A) LİSAN: O Allahü Tealanın maddelerin tadını ayırtedebilmemiz için yarattığı bir alettir. Eğer insan bazı hastalıklara yakalanırsa, bazı eşyanın hakiki tadını alırken bazılarının tadını değişik hisseder. Dilin hareket alanı cidden sınırlıdır. (Maddelerin) tükürükte erimesi şartıyla (ancak tad alabilir). Bize dil vasıtasıyla gelen herhangi bir bilgi, bazı ihtiyatlarla aldığımız ilimdir. Ancak lisan vasıtasıyla kesbettiğimiz ilimler cidden sınırlıdır. İnsanlık ilimleri binasında onun zikredilecek etkisi azdır.

2. B) BURUN: O kokulu maddelerin kokusunu aldığımız cihazdır. İnsana nezle hastalığı isabet ederse onun ameli iptal olur. Onun hareket alanı cidden sınırlıdır. Onun kudreti birkaç metreyi geçmeyecek kadar sınırlıdır. Kokulu maddelere hastır. Bize onun vasıtasıyla gelen herhangi bir bilgi, bazı ihtiyatlarla aldığımız ilimdir. Ancak burun vasıtasıyla kesbettiğimiz ilimler cidden sınırlıdır. İnsanlık ilimleri binasında onun etkisi zikredilmeyecek derecede azdır.

3. T) CİLT: O dokunulduğunda onda hisler oluşan, duyu algılama aletidir. Yumuşak sert, ağır hafif, keskin keskin olmayan ve sıcak ve soğuğu birbirinden ayırır. O ancak ağırlığı olan eşyaları algılayabilir. O mikropları, ince varlıkları, ışığı ve radyo ve telsiz gibi ışın dalgalarını algılayamaz. Uyuşturulunca hiçbir şey hissetmez. Onun etkisi cidden sınırlıdır. Cisimlerle sınırlıdır. İnsanlık ilimleri binasında onun etkisi zikredilmeyecek derecede azdır. Talebe okulda bütün ilimleri, tad, koku ve dokunma yollarının dışında alır. Ancak nadiren ameli tecrübelerde bu duyuları kullanır. Cildin verilerini genel olarak kabul ederiz.

4. S) GÖZ: o büyük bir nimettir. Değişik eşyaları onunla görürüz. Hacim, uzaklık, renk ve şekilleri onunla takdir ederiz. O bazn büyülenir yahutta yanılabilir. Güneşi yerdeki ekmek yuvarlağı gibi, su havuzundaki değneği suyun üst sathında kırık gibi görür. Yada uçaktayken evleri paket gibi görürüz. Onun ameliye gücü açıkta birkaç metreyle sınırlıdır. Ancak hakikat dışı şeylerde  mücmel olarak uzur gider. Onunla bize gelen bilgilere mutlak olarak teslim olup kabul etmeyiz. Sihirbaz toprağı bize altın olarak gösterebilir. Ancak o insanlık ilimleri binasında önemli bir alettir. Tadılan, kokunulan ve dokunulan eşyelerın büyük çoğunluğu gözün bakışları altındadır.

5. C) KULAK: O beşeri ilimler alanında büyük bir nimettier. Başkalarının ilimlerinden insan onunla istifade eder. Geçen 4 duyu organlarının tümü insana musahhar kılınmıştır. Bu ilimlerin neticeleri bize kulak vasıtası duyma yoluyla bize ulaşır. Kulağın çalışma alanı cidden geniştir. Onun sınırı, beşer cinsinin müşahede sınırının en iyisidir. Kulağın çalışma sınırı, peygamberlerin rabbinden muttali olduğu gayblere  uzuyor. Biz onu her şeyi ihata eden Allahın ilminden öğreniyoruz. Ancak kulak da yanılabilir. Onun cidden malumat ve haberlerden işittiği şey çoktur. Bazen hak olarak bazen batıl olarak. Öğrenciler bilgilerinin 0/0  90’nından çoğunu bu aletle öğreniyoprlar, insanlık ilimlerinin 0/0  90’nından çoğu onunla ikame olduğu gibi. Kulak vasıtasıyla bize gelen ilimleri, ilk kaynağında inceleme ve araştırma yapmadan almıyoruz. O da ilim ve haber olarak bize geliyor. Bütün bu , kulağın– dilin sesleri yönüne-  yakın mesafede etrafında ona ses olarak ulaşan sesleri işitmesidir.

6. TASAVVUR GÜCÜ: insanda işittiğini  veya tefekkür ettiğini düşünmede insanda güç vardır. (O güç insana) düşündüğünü veya işittiğini anlamada yardımcı olur. O büyük bir nimettir, hayatını planlamada insana imkan sağlar, o mühendis ve icatcıların silahı olduğu gibi. Tasavvur gücünün ilk maddesi, 5 duyudan gelen bilgilerdir. İnsan 5 duyudankendisine gelen malumatları tahlil edip, onlardan yepyeni surette, bakir bilgiler oluşturur. İnsan, kendine 5 duyu yolundan gelmeyen şeylerin aslını tasavvur edemez.

7. Düşüncenin  gücü, insan hayatında geniş hayalin kaynağıdır. Akıl önünde iyice sorgulamadan düşünce gücünün getirdiklerini almak mümkün değildir. insan hayatında batıl evhamların bir çoğu hatalı düşüncelerden kaynaklanmaktadır.

8. Geçen vesileleri düşündüğün zaman, hepsini hataya düşmeye maruz bulacaksın. Hakkı batıldan nasıl ayıracaksın? Allah cc bize hakkı batıldan ayırmak için akıl verdi. Akıl, beş duyudan ve düşünce kuvvetinden kendine arzolunan bütün malumatlara hükmeder, bunları ayırır.akıl kendi değil, bilgi verilmesi esnasında aldatılması sebebiyle hataya düşebilir. Yani kendine noksan ve karmaşık yanlış bilgiler kendine takdim edilir. Ancak aklın gücü sınırlıdır, nasıl ki 5 duyunun gücü sınırlıysa.

İKİNCİ: İLMİN KAYNAKLARI

9. MAHLUKAT: Yani 5 duyu ile idrak edilen şeylerdir. O şeyler: yiyilen, koklanan, hissedilen, görülen ve işitilen şeylerdir. Bu kaynaklar her gün kazandığımız günlük bilgilerin kaynağıdır.

10.  İNSANİ ÖĞRETİLER: Dil vasıtası ile. İnsanın bilmediği bütün bilgileri bu kaynaktan alıyoruz. Bu his kapsamına dahil olmaz. İnsan onu dil vastasıyla öğrenir. İnsanlık medeniyeti bu bilgilerle kurulur. Üniversite  ve okullardaki ilimlerin 0/0  90’ından fazlası bu ilimleri temsil eder.

11.  VAHİY: İlim kaynaklarının en yücesidir. Çünkü onun ilimleri her şeyi ihata eden katından geliyor. Bu Allahın kullarından seçtiği ve  vahyine özel kıldığı kullarına verilir. Allah elçilerini ve vahyinin taşıyıcılarını ayet ve beyine ile pekiştiriyor. Mucizelerle onları tasdik ediyor. çükü onları kendi katında  elçiler olarak göndermiştir. Vahiy bilgileri en yüce ve en yüksek bilgilerdir. Onun vasıtasıyla yaratıcımızı ve dünyada yaradılışımızın hikmetini anlıyoruz. Yine helaları, haramları, Allahın bizden istediklerini, niçin öleceğimizi, ölümden sonra bizi neyin beklediğini. Bütün bu işleri öğrenmede beşeri ilimler tek başına yeterli olmuyor, Allahın vahyi ve hidayeti olmaksızın. Vahyin haberleri önünde akıllı insanın bir konumu yoktur. ancak bütün gelen bu haberleri  tasdik eder ve inanır, vahyin kaynağının doğruluğunu tasdik edip inandıktan sonra.

12.  Cinlerin melei aladan (yüce kattan) alıp kahinlere ilga ettikleri bazı haberlere de ilim kaynaklarından bir kaynak olarak itibar edilir. Ancak cin, aldığı bir hakikata 99 yalan karıştırır. Hadisi şerifte beyan edildiği gibi. Bu bize bir ışık veriyor ki, bazı kahinlerin bazı işlerdeki haberleri doğru olabilir.ancak o ilim için kaynak olamaz. Çünkü her yüz haberden 99’ yakını yalandır. Onu ancak dalalet kaynaklarından bir kaynak kılarsın. Bu yüzden İslam onu şiddetle yasaklamıştır.

METİN TAHLİLİ

1.      Havası hamse nedir?

2.      Lisan ile gelen ilim nasıl naklolur?

3.      Kokusu olan maddelerin kokusunu aldığımız cihaz nedir?

4.      Burnun ameli ne zaman iptal olur?

5.      Hafif ve ağır, sert ve yumuşak arasındaki farkı ayıran alet nedir?

6.      Cildin idrak ettiği şeyler nedir?

7.      Göz büyülenir yada yanılarak eşyayı hakikatı dışında idrak eder mi?

8.      Kulakla bize gelen bütün ilimleri araştırıp incelemeden alır mıyız?

9.      Beş duyudan gelenbütün bilgilerin arzolduğu kadi nedir?

10.  Aklın temyizi nedir?

11.  Akıl nasıl hataya düşer?

12.  İlmin kaynakları nelerdir?

13.  İlmin kaynaklarının en yücesi nedir?

14.  Vahiy niçin bilgi kaynaklarının en yücesidir?

15.  Vahyin haberi önünde akıllı insanın konumu nedir?

 



2. SINIF 5. ÜNİTE   5. METİN

ALLAHIN GÖNDERDİĞİ PEYGAMBERLER

1.        Yazar Rasulullah Muhammed sav’e gelen vahiy olgusu ve manası hakkında konuşup kesin ilmi delillerle onu ispat ettikten sonra Allahın gönderdiği peygamberlere nasıl iman edileceği hususunda da konuşmaya başladı ve dediki : Muhammed sav’e gelen vahiye yakinen bildiğin ve bizim izah ettiğimiz vahyede kesin ilmi delillerle yakinen bildiğin zaman, Muhammed sav’in peygamberliğine de yakinen inanman gerekir. Bu iman kuranı Kerimin Allah cc’ın rasülullaha vahyettiği kitap olduğuna inanmandır. Kuranın Allahın kelamı olduğuna inandığın zaman, bu iman rasül ve peygamberlerle ilgili aşağıda gelecek olan şeyleri de bilmeni gerektirir.

2.        A) İlk olarak, Allahu Tealanın hüküm ve vahiyle destekleyip onu gönderdiği Adem as. O insanlığın babasıdır as. Son peygamberi de Muhammed sav’dir. Ondan sonra nebi gelmeyecektir. Adem as. Peygamberliği, Allah tealanın yaradılış kıssasındaki bize verdiği haberiyle açıkça sabittir. Sonra onu yere indirmiş ve onu ve onun zürriyetlerini  hidayetle mükellef kılmıştır. (bakara, araf, kehf ve taha surelerindeki adem kıssalarını oku). Ama Hz. Muhammedin hatemül enbiya olmasına gelince, o Allah cc’ın kitabında sarih, açık naslarla ve mutahhar sünnette sabit olmuştur.

3.        Allahu cc şu sözü kitabın nasslarındandır: “Muhammed adamlarınızdan birinin babası değildir. ancak o peygamberlerin sonucusudur…” (ahzab40). Şu da sünnetin naslarındandı: “benden önceki enbiya ve benim misalim şuna benzer. Bir adam çok güzel bir bina yapmış ve bir köşesindeki bir kerpici eksik bırakmış. İnsanlar onu dolanıyorlar ve taccup ediyorlar. Diyorlar ki:bu kerpiç niçin konulmadı. İşte o kerpiç benim ve ben hatemül enbiyayım.” Bu bedii apaçık olan bilgilerdendir. Kalpte iman ve İslam binasının kurulması için buna itikad gerekir.

4.        B) Allah cc kitabında 25 rasül ve nebi ismini zikretmiştir. Onların nübüvvetlerine tafsili olarak iman gerekir. Müslüman için şu caiz değildir, - onlardan birinin nebiliği hususunda kuranın nassı sorulduğunda - onu veya nebiliğini bilmemesi. Onlar : “Adem, İdris, Nuh, Hud, Salih, İbrahim, Lut, İsmail, İshag,  Yakup, Yusuf, Şuayp, Eyyüp, Zülkifl, Musa, Harun, Süleyman, Davut, İlyas, Elyesa, yunus, Zekeriyya, Yahya, İsa ve Muhammed aleyhimüsselatü vesselam”.

5.        Burada kuranda tafsilatla zikri arzedilmemiş peygamberler de vard. Bize onların haberleri anlatılmadı. Ancak onlardan genel olarak bize haber verilmiştir. Genel olarak, aynı şekilde onlara da iman etmemiz gereklidir. Yani Allah cc her asır ve devirde, her ümmete ve cemaata bir çok nebiler ve rasüller göndermiş olduğuna yakinen iman edeceğiz. Bunun isbatı şudur ki, Allah cc buyuruyor: “daha önceden anlatmadığımız rasülleri de sana haber verdik..”(nisa 164). Aynı şekilde: “rabbin hiçbir toplumu helak etmez taki onlara ayetlerini tilavet eden rasüller göndermedikçe” (gasas 59). Burada nebilerin sayısının asırlar boyu binleri aşmış olması gerekir.bazı ulema onların sayılarını 124 bin olarak belirtmiştir. Ancak biz – cumhur ulemanın da dediği gibi- ki, bizi o sayının doğru olduğuna götürecek, kitapta, sünnette ve tabi olunan sahih bir eserde onun delilinin olduğunu göremiyoruz, bu sayının veya başka bir sayının. Bilakis kuranın getirdiğine sarılmak bize gereklidir, geçen ayetin müktezası gereği icmali bir iman bize gereklidir, adedin zikredilmesine iman gerekmez. -Nesefinin dediği gibi –  (eğer sayılarına göre iman edecek olursak, hakikatte sayıları bundan çok ise) onlardan olmayan biri onlara dahil, (sayı az ise) onlardan olan birini de onlardan çıkarmış oluruz (ki bu yanlıştır).

6.        T) geçmiş peygamberler ile peygamberimiz arasındaki farkın tezahüründendir, seyidimiz Muhammed sav bütün insanlara gönderilmiştir. Müslimin Sahihinde rivayet ettiği gibi: “  "Daha önce hiç bir peygambere verilmeyen beş şey bana verildi:" Benden önceki peygamberlerin her biri yalnız kendi kavimlerine gönderilirken, ben bütün insanlara gönderildim. Yeryüzü bana mescid (namazgâh) ve temizlik vasıtası kılındı. Bunun için nerede olursam olayım, namaz vakti girince, (su bulunmazsa) teyemmüm eder, namazımı orada kılarım.
"Ümmetimden herhangi biri, namaz vakti girince, bulunduğu yerde namazını kılsın. Benden önceki peygamberlerden hiçbirisine bu ihsan edilmemişti. Onların ümmetleri, namazlarını ancak kilise ve havralarında kılabilirlerdi. Ganimetler bana helâl kılındı. Halbuki, benden önceki peygamberlerin hiçbirine helâl kılınmamıştı. Ben, bir aylık mesafedeki düşmanlarımın bile kalplerine korku salmakla yardım olundum.  Bana şefâat makamı verildi."

7.        S) nübüvvetin peygamberlere Allahın bir ikramı olduğunu bilmen gerekir. Onların biri ile diğeri arasında ihtilaf ve farklılık olmadığı bir hakikattır. Biri ile diğeri arasında peygamberlik açısından ayırım yapmak caiz değildir. Ama menzil açısından – hepsi arasındaki müşterek değer olan nübüvvet manasında bir fark olmamakla birlikte- muhakkak ki yaradılmışların en faziletlisi Muhammed sav’dir. Bu Müslümanların icma ettiği noktadır. Onun peygamberliği umum insanlaradır.

8.        D) Rasüllerle kavimlerine ve cemaatlerine gönderilen kitaplara da iman etmek gerekir. Onlara tafsili olarak iman ederiz, isimleri tafsili olarak zikredilerek gelmayanlere nisbetle. Bunun manası, Allahtan kavimlere vahyolunmuşlara imandır. Ki o kavimlere Allah rasüller göndermiş, onlarla da o vahyini göndermiştir. Bu bugün adları olan kitaplara inanmamızı gerektirmez. Allah cc’den geldiği gibi haktır. Manasını gerektirmez. Gerçek olan şu ki, bu kitaplar, tahrif, tebdil veya her iki durumda uzun zamanda gerçekleşmiştir. Ayrıca bir çok amaç için Allahın dinini istismar olan fiillerlede bu tahrifat ve tebdil gerçekleşmiştir.

9.        ÖZET: semavi kitaplara imanın zaruretinin anlamı, onların aslında Allah cc tarafından vahy olmalarındandır. Vakti zamanında onlar halis tevhid inancını ihtiva ediyorlardı, şeri hükümleri ihtiva ettikleri gibi-az yada çok-. Ancak çoğu kendinden sonra gelen vahyle nesh olmuştur.

10.     Z) Hz. Peygamberimizin şeraiti önceki semavi şeraitlerin hepsini neshetmiştir. Bu şeraitten maksat, ibedetlere taalluk eden ameli hükümlerdir. Veya değişik muamelelerdir. Sadece peygambere sav’e iman yeterli olmaz taki, bu imana ilave olarak, ona gönderilen şeriatın önceki peygamberlerin şeriatını neshettiğine de inanmak gerekir.

METİN TAHLİLİ:

1.        Kuranın Allah cc kitabı olduğuna iman neyi gerktirir?

2.        Allahın vahiyle destekleyerekten gönderdiği ilk peygamber kimdir?

3.        Kendinden sonra nebi gelmeyecek olan son nebi kimdir?

4.        Muhammed sav den sonra nebi gelecek mi?

5.        Şu hadis – benim ve benden evvelki peygamberlerin misali şuna benzer…….. - neye delalet ediyor?

6.        Kuranda zikredilen peygamberlerin as. Adedi nedir?

7.        Kuranda zikredilenlerden başka Allahın nebisi var mıdır?

8.        Peygamber sav ile önceki peygamberlerin arasında ne fark vardır?

9.        Peygamberimizin sav insanlığın tamamına gönderildiğine dair ayetler var mıdır?

10.     Allahın nebilere nübüvvet ikramı açısından bir ayırım var mıdır?

11.     İtikadi açıdan Allahın kitaplarının (kuranı hariç) hala hakikatını koruduğuna inanmak lazım mıdır?

12.     Semavi kitaplara imanın zaruretinin manası nedir?



         2. SINIF 5. ÜNİTE 6. METİN

PEYGAMBERLERİN İSMET SIFATI

1.     Rasüllere iktidaya ve onlara uymaya ve onlara tabi olmaya ve onların günahlardan masum olduklarını içinde barındıyor, Allah cc ın peygamberimiz hakkındaki şu sözü delalet ediyor ki : “Andolsun, Allah'ın Resülünde sizin için; Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah'ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır.” (ahzab 21) Bütün rasüller hakkında da: “Andolsun, onlarda (İbrahim ve beraberindekilerde) sizin için, Allah'ı ve ahiret gününü arzu edenler için güzel bir örnek vardır.” (Mümtehine 6) yine şu sözünde rasülüne hitabederek: “De ki: "Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir." (ali İmran 31) Yine rasülüne şu sözünde ismet manasına delalet eder: “Ta ki Allah, senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlasın.” (fetih 2). Bununla sabit olmuştur ki peygamberler aleyhimüsselam - nübüvvetinden sonra ve onlara igtida emrinden sonra – günahlardan masumdurlar. Bu “rasüllerin masumluğu” veya emanet sıfatı” diye isimlendirilir.

2.     Geçmiş günahlarının bağışlanması onun affıdır. Ancak gelecek günahlarının bağışlanması ise, günaha düşmekten onların korunmalarıdır. İşte bu günahlardan masumiyet manasınadır. Nasıl ki, peygamberlerin as günahlardan masumiyetleri itikadi, kavli, fiili, ahlaki günahlardan korunduğu gibidir. Aynı şekilde yine peygamberlerin günahlardan korunma kapsamı, insanlara tebliğ etmesi için Allahın onlara emrettiği şeyleri gizlemekten, tahriften, hatadan, yanılmadan ve unutmaktan korunmalarıdır. Çünkü o bu günahlardan masum olmazsa, risalete seçilmeye ehil olmaz. Peygamberlik olayının kökünde bu etki eder. Allahtan tebliği ettiği şeye güven yok olur şeriat, ahkamlar, haberler ve diğer şeylere. Buna binaen aşağıdaki şeyler özetleniyor.

3.     A) Allah ın iman  etmeleri için indirdiği şeye hakka muhalif bir akideye rasüllerin inanması mümkün değildir. nübüvvetinden sonra akidelerinde sapmaya karşı rasüllerin  kalplerinde masumiyetin olması gerekir. Çünkü böyle olmazsa Allah Teala risaleti için onları seçmez.

4.     Yine peygamberin rabbinden geleni tebliğ etmede onların, gizleme, tahrif, hata, yanılma ve yalana maruz kalması da mümkün değildir. çünkü bunlar nübüvvetin aslı ve peygamberlik görevi ile apaçık zıttır.

5.     Yine rasülün, işlerinin, sözlerinin ve beşeri yaşamının  nübüvvetten sonra büyük yada küçük günahlara maruz kalması mümkün değildir. çünkü bu günahlar onun üsvei hasene olmasına ters, ona iktidaya muarızdır. Nas ile  hussiyyeti olmayan şeylerde, onun fillerinin ümmetine şer’i delil olmasına mütenasip değildir.

6.     Peygamberin nübüvvetten sonra nefsi sıfatlarının ve kalbi ahlakının da Allaha masiyet olan büyük küçük günahlara  maruz kalması mümkün değildir. O günahlar, kin, hased, günah işlemeye azmetme, günahı temenni etme ve kalpte ve nefislerde buna benzer şeylerdir. Çünkü bu şeyler onun üsvei hasene olmasına terstir.

7.     Mutlak bir şeriatla mükellef olmadan önce masum olması söz konusu değildir. günahlar ve muhalefet kendisine şeriat ve teklif geldikten sonra düşünülür. O  mükellef olmadığı farzedilir. Bu durumda ismetin varlığı yada yokluğu konusunda bir mecal yoktur. zimmet tekliften halidir. (henüz mükellef olmadığından günahlardan sorumluluk yoktur). ancak rasülün fıtratının yüceliği, nefsinin saflığı, ruhunun yüceliği, aklının sıhhati,  ahlakında, ilişkilerinde ve doğruluğunda onun kavmi arasında yüce bir örnek olmasını , doğru tabiatlıların ve sağlam akıllıların da çirkin işlerden kaçındığı gibi uzak olmasını gerektirir.

8.     B) Ancak bazı peygamberler önceki peygamberlerin şeriatıyla mükellef olmuşlardır. Lut as nübüvvetinden önce amcası İbrahim as’a tabi idi. Beni İsrailin Musa as’dan sonraki nebilerine vahiy gelmeden önceki nübüvvetleri gibi. İşte bu durumda, küçük veya büyük günahlarından masum olduklarıda dair kati bir delil sabit değildir. ancak nebilerin hayatları, onlardan rivayet edilmiştir ki ve nübüvvetleri de şahittir ki onlar büyük yada küçük günahlardan insanların en uzak kalanlarıdır. Şayet bu tür şeyler meydana gelmişse, bunlar nadiren olan hatalardır, onların fıtrat yüceliğini, onların nefislerinin saflığı, ruhlarının yüceliği ve daha sonra alacakları vazifelerini  zedelemez. Ancak yaratılmışlar önünde onların  beşeriyetlerinin isbatıdır onlardan vaki olan bu hatalar. Yoksa insanlar onları beşer seviyesinin üstüne çıkarır ve onlara ulhiyetlik sıfatı veririler ki bu sıfatla sıfatlanmaları imkansızdır. Onarın nübüvvetten önceki ve sonraki halleri de bu şekilde ortaya çıkar. Kesin şeri naslarda gelen nebilerin günahları, onlar şu iki yöne hamledilir:

9.     BİRİNCİ YÖNÜ: İsyanın (günahın) onun nübüvvetinden önce vaki olduğunun sabit plması. Bu Adem  as’ın Allahın yasak ettiği ağaçtan yemesi gibidir. Allah Teala onun bı masiyetini taha suresinde şu sözüyle isbat etmiştir: “Adem rabbine isyan etti ve saptı. Sonra rabbi onu seçti, tevbesini kabul etti ve ona hidayet etti”.(taha 121-122). Şeyh Ebu Bekr b. Fürek ve diğer bazılrı şöyle dediler: Allah Teala zikretti onu seçti, ona hidayet etti. Bu olay adem as ın peygamberliğinden öncedir. Bu da delalet ediyor ki masıyet nübüvvetten öncedir.

10.              İKİNCİ YÖNÜ: Bu yönüyle masıyet, nassın zahirinde rasüle nisbet edilenvehimdir. Gerçekte o masıyet değildir.

A)     O kendisine izin verilen bir konuda nebinin ictihadındaki hatasıdır. Sonra Allah cc rasülünün o işini daha mükemmel bir şekilde tamamlar ve onu irşad etiş olur. Buna bedir esirlerinin fidye karşılığında serbest olması hususundaki hz. Peygamberin içtihadı örnektir.

B)      Az faziletli olanın seçimi, iki mübah olan şeyden. Sonra daha faziletli olanın ve maslahatı daha çok olan ikinci durumun seçilmesi hususunda ilahi irşad gelir. Bazı Müslümanların kendisiyle savaşa katılmamalarına hz. Peygamberin izin vermesinde olduğu gibi. Allah Teala buna şu ayeti kerimeyle işaret etmiştir: “Allah cc seni affetsin. Niçin onlara izin verdin?” (tevbe 42) burada aftan murad masıyetin isbatı değil, ancak murad aslen günahın yokluğunun isbatıdır. Guşayri dediki: diyorlar ki af ancak günahtan dolayı olur.kim bunu demişse o Arapçayı bilmiyotdur. Allah cc seni afetsinin manası, Allah cc sana günah işletmesin, demektir.

11.              Doğru yöne olan ilahi tenbihlerin hepspnde, ona izin verilen içtihadların hepsinde ve irşadda en faziletli ve en ekmel olarak iki yön vardır. İlahi terbiyenin usluplarından yüce bir uslup vardır peygamberler için. O uslupta içtihadında paygamberi daha çok düşünmeye yönlendirmeyi içeriyor. Burada masıyetin isbatıyla alakalı bir şey yoktur, her ne kadar azarlama suretinde bir hitap olsada.  Çünkü buradaki itapta peygamberin himmetini basiret ve düşünmeye yönlendirme vardır. Bu anlamda şöyle denilir: iyilerin hasenesinin değeri mukarrabinlere kötülük gibi gelir.

METİN TAHLİLİ:

1.     Peygamber hakkında masıyetten ismetin anlamı nedir?

2.     Masıyetlerden ismetin manası neyi tazammun ediyor?

3.     Peygamber hakkında muhalefet ve meası ne zamandüşünülür?

4.     Nebi hakkında sabit olan masıyet nasıl anlaşılır?

5.     Musannife göre, peygamberlerden bazı yanılmaların vuku bulmasının sebebi nedir?

6.     Aftan murad rasülün masıyetinin ısbatı mıdır?

7.     Af ancak günahla gerçekleşir diyeni Guşayri nasıl nitelendiriyor?

8.     Peygamber için itabın (azarlanın) faydası nedir?

9.     Kati şeri naslarda gelen enbiyanın masıyetleri nesıl hamlolunur (anlaşılır)?

10.           İyilerin hasenatı mugarrebunlara seyyiedir. Sözü nasıl anlaşılır?

11.           Peygamberin içtihatta fazla düşünmeye yönlendirilmesinde masıyetin isbatına yönelik bir şey var mıdır?

12.           Burada Allahın ikramı olan nübüvvet hususunda enbiyaya arasında fark var mıdır?

 


 
GÖREV YERİ DEĞİŞİKLİĞİ
 
YENİ GÖREV YERİM: DITIB Sulzbach Merkez Camii Gantestraße 7 66280 Sulzbach Brefeld Saarland Deutschland CEP:0049/015778071116 Telefon:0049/06897/53965 Fax:0049/06897/53965 YAŞAR.......KAPKARA
İLAHİ ADALET
 
ALLAH HİÇ KİMSEYE
TAŞIYAMAYACAĞI BİR YÜK
(SORUMLULUK, DERT BELA)
YÜKLEMEZ.
HADİS
 
AAAAAA
 
canlı tv:

Canlı Tv İzlemek için Tıklayın

 
Bugün 4 ziyaretçi (4 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol